Yaşamınızın odağındaki kişi felç olursa…

Yaşamınızın odağındaki kişi felç olursa…
Gaziantep Özel Hatem Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr.
Savaş GÜRSOY, felçli bir hastanın hassasiyeti, bakımı ve yaşamı hakkında
bilgilendirdi.
Eminim o uyuduğunda gözyaşlarınız kesintisiz eşlik edecek anlık
yalnızlığınıza biraz üşüyeceksiniz, artık nostaljik olarak yaşanabilecek kimi eski
yaşanmışlıklar zihninizde yanıp sönecek… Bir de evin direği ise orada yatan,
“Bundan sonra ne olacak” sorusunun soğukluğu daha da saracak sizi… Ya da
henüz yaşanmamış yılları olansa orada ki, koyu bir hüzün çökecek göğsünüzün
ortasına ve aldığınız nefes yetmeyecek, biliyorum… Ya sizseniz orada yatan, bu
kez sizi sevenler yaşayacak, konuştuklarımızı…
Elbette, keşke hiç olmasaydı… Nedir ki o noktada değiliz, üzgünüm… Ne
yapmalı ne yapmamalıyız? Konuşalım mı?
İlk adım…
Dik durmalısınız… Sessiz ağlamalısınız… Hastalığı ne yok saymalısınız ne
de ağırlaştırmalısınız. Örneğin: “Sen hiç üzülme, bu ne ki, bir iki aya bir şeyin
kalmaz geçer inşallah, tıp çok ilerledi” de demeyin; “bir ayağa kalkabilse, bir
tuvaletine gidebilse” de…
Eminim yakaladınız girişin neyi çağrıştırdığını…
Empati yapmalısınız…
Hastanız geçmişte yaşamının her anını çeşitli etkinliklerle doldurabilen;
hayatı dolu dolu yaşayan, 24 saatin kendisine yetmediğine inanan entelektüel
biri olabilir. Ya da, sadece günlük ihtiyaçlarını karşılayabilen biri de…

Artık O, bu iki örneğin dışındaki bir bireydir… Sizin yardımınızla kimi
zorunlu gereksinimleri bir oranda yapabilen, işlevsel açıdan desteklemesi
gereken biridir artık… Bunları ona anımsatmak ne oranda yanlışsa, yadsımak da
o oranda yanlıştır.
Yıllar önce 55 yaşında felç olmuş bir iş adamını muayeneye getirdiler.
Hastanın yanında eşinin:
“Felç oldu, kaldı başıma keşke ölseydi,” sözleri hala çınlar kulaklarımda…

Sağlığında iken ilişkileriniz çok iyi olmayabilir… Kim bilir, kötü anılarınız,
belki de iyilerden daha fazladır.
Ama içinde yaşadığınız süreç; bunları anımsayacağımız değil aksine
unutacağımız zamandır. Beterin beteri olduğu, hayatın sürprizlerle dolu olduğu
unutulmamalıdır. Bu arada hastanız size göre sağlığı ile ilgili yanlışlar yapmış
olabilir; yanlış beslenme, sigara ve alkol tüketimi, kontrollere gitmeme, düzenli
ilaç kullanmama ve stresli bir yaşam… Lütfen bunları hatırlatmayın, kimseye
yararı olmayacak…
Hastanızın üzülmesi beklenen bir durum, onun duygularını paylaşma
anlamında adımlar atabilirsiniz. Asla o üzüldüğü için siz de üzüldüğünüzü
göstermemelisiniz, o zaman empati değil sempati yapmış olursunuz ve bu
doğru bir davranış değildir…

Farkında olmadan yıkım yapma potansiyeli olan dostlarımız,
Ziyaretçiler!!!!
Hastanız her yakınını gördüğünde her zaman mutlu olmayabilir. Ortak
geçmişi anımsatan kimi anılar hastayı üzebilir ya da o dostun bilmeden söylediği
kimi söylemler de hastanızı olumsuz etkileyebilir. Kimi örnekleri sizinle
paylaşmak isterim:
Hastanın yanında ağlamak, duygusal davranışlar sergilemek, “sen bu
duruma düşecek biri miydin” gibi anlamsız yükselmeler sergilemek kesinlikle
yapılmamalıdır.
Hastaya anlat hele ne oldu sana? Elini parmağını oynatabiliyor musun,
beni tanıdın mı? Gibi boş sorular hastanızı sadece üzecektir. Lütfen fazladan bir
harf bile söylemeyin…
Hastaya ya da yakınlarına doktor tavsiye etmek, hele hele İstanbul’da,
Ankara’da bir doktor var diye başlayıp bilimsel dayanaktan yoksun öngörülerde
lütfen bulunmayın. … Bilim dışı kimi fikirlere siz inanabilirsiniz ama paylaşmak
zorunda değilsiniz.
Hastaya, hiç korkma bir aya kalmaz iyileşirsin, hepsi geçer gibi
konuşmalar lütfen yapmayın.
Ziyaretçiler hastanın sadece yapabildiği şeyleri öğrenip onları biraz
abartarak tekrarlayabilir. “Parmağını hissetmeye başlamışsın ya da omuzunu
oynatabilmişsin ya da desteksiz oturabiliyormuşsun gibi, çok sevindim. Bunların

hepsi iyiye işarettir,” deyip susmalıdır. Diğer taraftan hasta konuşamayabilir,
altına bez bağlanmış olabilir, hafıza problemi yaşıyor olabilir.
Olumlunun en küçüğünü görün, olumsuzun en büyüğünü görmeyin
Hastanın sağlıklı olduğu dönemlerdeki performansı ile kıyas ya da
hatırlatma yapılmamalıdır. Geçmişte seninle ne güzel yürürdük… Sinemaya
gitmeyi özledin mi? Tribüne oynayan siyasetçiler gibi ailenin geride kalan
bireylerine sözde moral vermek için, “Ailenin annesi/babası artık sen oldun. Bu
artık hasta, yerini doldurmalısın…” gibi havada uçuşan görüşler yapıcı değil
yıkıcıdır.
Ailenin girebileceği olası ekonomik sıkıntıları hastanın önünde
tartışılmamalı, “Biz daha ölmedik, sizi kimseye muhtaç ettirmeyiz” gibi çoğu
boş konuşmalardan uzak durulmalıdır. Yardım yapacak olan yapar ve hastanın
bunu bilmesine gerek yoktur.

Ziyaretçi de empati yapmalıdır… Hastanın ve ailesinin duygularını
paylaşmalıdır ancak bunu farkında olmadan şova dönüştürmemelidir. Ahkam
kesmeden kısa bir süre oturup kalkmalıdır. Geçmiş deneyimlerimden hastanın
odasında 21 kişinin olduğu anları da hastaya yağlı köfte yedirdikleri zamanı da
anımsıyorum.

Bence hastanın ilk üç ayında çekirdek aile dışında ziyaret ciddi olarak
sınırlandırılmalıdır. Hastanın gelmesini istediği ya da geldi mi diye sorduğu,
önemsediği kişiler davet edilmeli onlar da kurallara uymalıdır.

Tatlı sert olmalısınız
Hastanızın yaşamının geri kalan diliminde günlük yapılması gereken
egzersiz programları, düzenli tedavileri ve bir beslenme programı olacaktır. Yine
empati yapmanızı isterim ama kuralları asla esnetmeden… Egzersiz programına
dakikalar kala, hastanın duyacağı bir şekilde konuya ilişkin hazırlıklardan
bahsediniz. Kızınıza/oğlunuza “İki temiz havlu, sıcak paketleri hazırlayalım;
birazdan egzersizimiz var,” gibi. Zamanında egzersizi, dozunda ilaçları ve uygun
bir beslenme programını hayata geçirmelisiniz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu